yokluğun,
yine o lanet olasıca cadı, senin tahtına gözünü dikti.
kapatma gözlerini, bırakma beni yalnız, bana zarar veriyor o!
beni kölesi yapmak için uğraşıyor.
bırakma beni, sarıl.
daha sıkı sarıl, hava-su hiç bir şey geçmesin aramızdan.
senden aşk iste(ye)miyorum, sadece sarıl.
daha sıkı sarıl, düşlerimi benden çalmasına izin verme!
ne zaman öpüşse bu ilaçlar, damarlarımdaki sen ile,
işte o an her yerde mum yakıp, yalnızlığı çağırıyor sanki içimdeki karanlığa.
gözlerinin aydınlattığı karanlığa..
olmadığın zamanlarda beliren hastalığıma "yokluk" teşhisi koydu devlet hastahanesindeki beyaz önlüklü aşk'çılar.
yalnızlıkla beslenen, sensizken ortaya çıkan ve sensizlikle beslenen yokluk denen şeytan!
bu ilaçlarla besleniyorum aşkım,
ne olur bırakma ellerimi!
yokluğum,
ya da yokluğum saydığın boşluğumuz.
bir türlü yeri dolmayan veya doldurulamayan, üç tas has hoşafı.
ya da bir alkoliğin üç şişe en kralından şarabı.
basitti,
kırmızıydı.
yerime geçmeye çalışan o cadı, benim!
ben köleyim sen efendi.
ya da ben efendi sen köle.
hiç bir anlam eksilmesine uğramayan cümleler bunlar yokluğunda.
sen yada ben, ne farkederki?
başkalarının paslı dilleri bir neşter gibi kestiğimde bileklerimizi, sen akmayacak mısın sanki damarlarımdan?
damarlarımda gezinen bu ateş, beni yıllar önce sardı.
ben olmadığım zamanlarda da seni yakıyor, biliyorum.
benimle olansın çünkü!
yokluğumdan faydalanıp seni yakıyor, görüyorum.
yokluğum aslında en çok kendime.
o kadar yokum ki ateşim bile yokluğumda seni yakıyor.
gözlerimin aydınlattığı karanlığın, karanlığımın aydını gözlerin.
cümlelerin gizli saklı ve açık seçik özneleriyiz biz.
..ve bu oldukça, hiç anlam karmaşası olmuyor cümlelerimiz de.
gel şeytanımızı da besleyelim, içimde saklanan o cadıyı da.
o cadı besler ruhundaki acıyı nasılsa.
bırakma demek yersiz,
cadılar şeytanlarını asla bırakmazlar!
büyük konuşma sevgilim;
utanıp isteyemediği için aşk'lıktan ölen çocuklar tanıdım.
ömür özen - bitirilmeyi bekleyen kitap
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder